Doğanın kendi yaralarını sarma kapasitesiyle işbirliği içerisinde, bölgenin doğasına uygun, ekosistemi canlandıran ve biyolojik çeşitliliği geliştiren, hem tarımsal üretime hem yuvası olduğu tüm canlılara soluk aldıracak bir mikroklima etkisi üreten, yeni felaketlere karşı daha dirençli bir orman yapısı için nasıl bir restorasyon gerekiyor? Sanırım şimdi önümüzdeki soru bu. Burada sözü madenciye, fırsatçıya, şovmen siyasetçiye bırakmak intihar olur.
Dün bütün gün Seferihisar’ın dağlarında, yanan orman alanlarında dolaştık. İnceleme yaptık demeyeceğim. Bu felaket manzarası karşısında dertlenmekten, sizinle paylaşmak için biraz çekim yapmaktan başka bir şey gelmedi elimizden. Kıyamet böyle bir şey olurdu herhalde dedik içimizden. Göz alabildiğine gri… Hayalet gibi kollarını soluk mavi göğe uzatıp yardım uman ağaçlar… Hâlâ içten içten yanan kökler, sıcacık toprak… Bir rüzgârla bulut gibi havalanıp yeniden çöken kül… Ve kül, kül, yine kül…
Güzergâhımız Gödence, Çamtepe, Efemçukuru, Tırazlı yolu, Yeniköy, Kuyucak, Eski Orhanlı ve Beyler köyleri üzerinden geçti. Görebildiğimiz kadarıyla yangın yerleşim yerlerine ilişmemiş, bununla teselli olduk. Ama biliyoruz, ikiyüzlü bir teselli bu. Bin bir çeşit canlının yerleşim yeri olan küle dönmüş ormanda, kendisini toprağa gömüp kurtulmaya çalışan hayvanların toprakta bıraktığı çaresiz izlerini gördük.
Bütün bu güzergâh boyunca bir de vızır vızır geçen tırlara rast geldik, dev çuvallar içinde madenlerden çıkan taşı toprağı taşıyan tırlar. Ormanlarımız ölürken madenler bu kadar canlı… Ormanlar ölürken madenler canlanıyor… Şimdi kalkıp deseler, “nasıl olsa yandı, Kaz Dağlarındaki gibi kesmeye gerek de kalmadı, şurada 10-15 yıl maden arasak, ondan sonra ağaçlandırsak…” Şaşırır mısınız?
Şimdi önümüzde yaraları sarma zamanı… Hem de vakit kaybetmeden; meydanı madenciye, yangını fırsata dönüştürmeye kalkacaklara, Guinness rekorları kırma peşinde olanlara bırakmadan.
Bu iş çok ciddi bir iş ama… Telaşla yapılacak bir iş de değil üstelik. Aman ha, “dozerlerle çabucak temizleyelim, hemen bir koşu fidanları dikelim” diyerek yapılacak bir iş, hiç değil. Çünkü mesele sadece yeşillendirmek değil.
“Her orman yangını bir ekolojik değişimdir” diyor orman ekologları. Söz konusu olan İzmir’in, hatta Batı Ege’nin ekolojisi… İnsanın değil bütün canlılığın yaşam alanı, geleceği… Doğanın kendini sürdürme ve yeniden üretme gücü muazzam ve baki neyse ki. Buna güvenmek, buna dayanmak lazım. Ama ister övünelim ister dövünelim, şöyle bir gerçek de var. İnsanın, hem de binlerce yıldır, ekolojik gidişat üzerindeki etkisi diğer tüm canlılara baskın durumda. Madem yaraları sarmaktan söz ediyoruz, bu defaki etkimiz hayırlı olmalı.
Doğanın kendi yaralarını sarma kapasitesiyle işbirliği içerisinde, bölgenin doğasına uygun, ekosistemi canlandıran ve biyolojik çeşitliliği geliştiren, hem tarımsal üretime hem yuvası olduğu tüm canlılara soluk aldıracak bir mikroklima etkisi üreten, yeni felaketlere karşı daha dirençli bir orman yapısı için nasıl bir restorasyon gerekiyor? Sanırım şimdi önümüzdeki soru bu.
Burada sözü madenciye, fırsatçıya, şovmen siyasetçiye bırakmak intihar olur.
Söz bilimin… Söz, sadece kendi türüne sevdalı olmaktan arınmış insanın, doğaya karşı sevecenliğinin…
Söz memleketini seven, doğaya tutkuyla bağlı, yaşamdan yana orman mühendislerinin, orman ekologlarının… Diktiği ağacı evladından ayrı tutmayan köylünün… Sırtını yasladığı dağlara neler borçlu olduğunun bilincinde olan İzmirlinin…
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çağrısı bu sözü söylemek için anlamlı bir başlangıç olabilir belki. Belediye “yaralarımızı sarmaya yangın yerinden başlayacağız” diyerek, EfemÇukuru Devedüzü Mevkiinde Belediye Meclisi’nin de hazır bulunacağı olağanüstü bir İzmir Buluşması çağrısı yaptı. Sözü olan söylemek için; sözü olmayan görmek, dinleyip anlamak, öğrenmek için; madencinin, fırsatçının sözünün araya sızmasını engellemek için gitmeli bence. Denetlemek, sözlerin takipçiliğini yapmak için gitmeli.
Biz, Seferi Keçi’de bu sürecin takipçisi olacağız. Ortak kaygıya sahip olanların en doğrusunu bulmak için sürdüreceği bir tartışmanın mecrası olmaya çalışacağız. Katılır, takip ederseniz mutlu oluruz.